23.9.11

çağrışımların izinde

tarık her zamanki gibi çevresine bakınarak yürüyordu. onunla aynı kaldırımı paylaşan insanları incelemeyi hep sevmişti zaten : "anaa şunun surata bak ecinni gibi adam.. şu kenarda oturan türbanlı ağlıyor mu ne ? niye ağlıyor ki ? tüh lan üzüldüm şimdi.. lan sen de az bağır be telefona, kodumun neşelisi.."


sadece insanlara değil her şeye dikkat ederdi tarık yürürken : dükkan tabelaları, araba plakaları, çevrede gezinen kuşlar, tepesindeki balkonlar, pencereler, reklam panoları...


otobüs duraklarının sağına soluna koyulan reklam panoları vardı kaldırım kenarında. hiç birini okumadan geçmezdi tarık. uzun ve küçük puntolu olanların önünde beklediği bile olurdu okumak için. reklamı okuduktan sonra geçen birkaç dakika boyunca beyninin bir bölümü o reklama ayrılmış olurdu. metnin nasıl daha güzel olabileceği, yerleştirmede yapılmış küçük hatalar, afişte birisi varsa onun bu reklama ne kadar uygun olduğu... gibi ayrıntılarla uğraşırdı o bölüm.


bir reklam panosu çekti dikkatini : visa reklamı. "şaka boku, visa kart ile 9 tl. onunla annenizi iğrendirmek, paha biçilemez. hehehe ". visa kartı ile alışveriş yapınca katılabileceğiniz çekilişlerden haberdar etmek için düzenlenmiş bir afiş. "londra'ya tatile gidiyormuşuz ya da acer laptop kazanıyormuşuz. ikisi değeri birbirine yakın şeylerdi zaten, itin evlatları "


visa için ayrılan panonun 10 metre kadar ilerisinde, kaldırımın köşesinde bir pano daha vardı : burger king'in eğlenceli yazı tipinin ortasında monopoly adamı. monopoly adamının altında da -afişin dediğine göre- bir polo, ve bir de ipod.. "bu ne diyormuş ? 10 kişiye polo, 100 kişiye ipod. 1 polo 10 değil 100 ipod ediyordur ki lan. hep fitne fesat peşinde lan bu kazıkçı ibneler de "


beyninin burger king reklamıyla meşgul olmasını fırsat bilen ayakları neşe içinde "bir sen, bir ben, bir sen, bir ben..." diye ilerliyordu. tarık'a farkettirmeden kaldırımı geçip yola inmişlerdi bile. gözleri ise patronun yokluğunda solitaire oynayan memur gibi gökyüzünü süzüyordu. yavaş yavaş yolun ortasına gelen tarık ise düşünmekle meşguldü


"olasılık hesaplayalım lan bir de. kampanyaya x kişi katıldı diyelim. polo kazanma şansı 10/x, ipod kazanma şansı 100/x...". üstüne doğru gelen motorsikleti son anda fark eden tarık hızlıca geriye bir adım attı. "... bir motorsiklet tarafından çarpılma şansı, paha biçilemez "

dumanlı mısralar

günün ilk sigarası nerede içilirse,
son sigarası da orada
yatağıma en yakın soğuk mekanda


sigaramdan ilk nefesi alıyorum,
aydınlanıyor gökyüzü
yarısı beynimden içeri,
yarısı ağzımdan dışarı
işte haykırıyor gökyüzü
korkudan ağlıyor
sokak lambaları


ben soğukta içerken son sigaramı
kulağımda yağmur
yüzümde rüzgar
aklımda sen

ortalama bir erkeğin 2 dakikalık macerası

erkek gözü ile kadın vücudunun etkileşimi evrensel bir gerçektir. mevzubahis göz ile, yapılış amacı hızlı bir bantta ilerleyen armut ve elmalar arasından en olgun elmaları toplamak olan bir robotu bir tutabiliriz. robot meyveler arasında önceden ayarlı hızıyla geçiş yapıp tarife uyan elmaları seçerken ; göz de kontrolsüz bir şekilde, kapsama alanına giren ve bakılmaya değer bölümleri olan kadınları seçer. işin bu bölümünde devreye giren beyin, gözün "bakılabilir" diye nitelendirdiği kişiye bakar, eğer yerinde bir niteleme yapılmışsa bakmaya devam eder...

tarık o gün yine bakırköy'de ara sokakları kendine kısayol yaparak metrobüs durağına gidiyordu. kafasında anlık dertlerden başka pek bir şey yoktu : lan saçın birkaç teli çıkmış lastikten. sikeyim gene bok gibi görünecek birazdan. hep güneşin yüzünden, göt. sırtımı da terletiyor zaten, itin evladı. gözleri ise tramplene koyulmuş 5 yaşında çocuk gibi hareketliydi yuvalarında.

biyoloji kitaplarında yer alan ve gözde görüntü oluşumunu açıklayan şablonu hayal edelim : deliklerden gelen iki farklı ışık huzmesi bir noktada kesişip yollarına devam ettikten sonra perdede gerçeğinin dikey olarak tersi olan bir görüntü oluştururlar. tarık'ın beynindeki hayali perdede oluşan görüntüler ise şu şekildeydi : yolun kenarında yürüyen tikky kız şapkalı dayı... arabanın kaputundaki demir jaguar.... apartman girişine bırakılmış bir çift topuklu ayakkabı..... veteriner kliniğinin köpek içinde kedi barındıran amblemi......

metrobüs durağı bir sokak bitimi kadar yakınlaşmıştı farketmeden. perdeden en yüksek performansı almak için içerideki ışıkları kapatınca böyle oluyordu.

o anda perdeye yansıyan bir görünüyle ışıklar açıldı : mini etek giyen, 20 yaş civarında bir kız !! devreye giren beyin hemen bakma kararı aldı. hızlı yürüyen kız önden ilerliyordu. beyin hemen ayaklara mesaj gönderdi : hızlanın lan biraz ! kaçırmayalım kızı ! güzelmiş bacaklar ! yürüyüş hızlandı, gözler yatay yörüngede bir çizgiye sabitlenmiş, dikey yörüngede ise tarayıcının ışığı gibi belli bir ritmde aşağı yukarı hareket ediyordu.

o sırada hiç beklenmeyen bir şey oldu. kız sağ elini kaldırdı, önünde duran dolmuşa bindi ve ikisi beraber uzaklaştılar. beyin, trambolinden hemen inmezse dayak yiyeceği söylenen 5 yaşında çocuk gibi bağırıyordu : lan nereden çıktı o mına koyduğumun dolmuşu !?

akbiline para yükletmek için yakınlardaki bir büfeye yönelen tarık, tekrar kapattı içerideki ışıkları : büfenin kasasında duran kabarık saçlı çirkin kadın.......

pamuk

ne dersiniz dostlarım
nasıl isterseniz
istekleriniz benim için emir
emirleriniz ise sadece birer safsata
çünkü dostlarım, siz gerçek değilsiniz
hayır, beynimdeki küçük gölgelersiniz
ki beynim, aslında o da gerçek değil
gerçek olan tek şey ise
beynimin kıvrımlarında ve
damarlarımda dolaşan
oksijen ile
öldüğümde malum deliğime
tıkanacak olan
pamuk