20.10.11

ana rahmi

otobüsten dışarı bakarken annesinin kalçarına yapışmış, kafası etek ortasında, zırıl zırıl ağlayan bir çocuk gördü. "ana rahmine dönme isteği dedikleri bu olsa gerek" diye düşündü.
kafasını otobüsün içine döndürdü. her otobüsün daimi yolcusu olan yarı dolu su şişesi, hangi koltuğun altında duracağına karar verememiş bir şekilde oradan oraya dolaşıyordu. "pet şişeleri için de ana rahmi büfelerdeki soğuk dolaplar mıdır acaba ? dertsiz tasasız bekledikleri dolaptan kimliği belirsiz bir elin çıkartmasıyla başlayan yolculuğun bir otobüste son bulması. tekrar o dolaba dönemeyeceğinin farkında olmak".
kafasını öne eğdi, bacaklarına bakmaya başladı. bacaklarını sallıyordu yine. ne zamandır sallıyordu bacaklarını ? durdurdu. yukarı doğru bir boğulma yükseldi, karnında ikiye ayrılıp omuzlarına ilerledi, yarı yolda tekrar birleşip göğsünde patladı. tekrar sallamaya başladı bacaklarını.
şişe ortalıkta yoktu. başına bir şey gelmiş olmasından korkarak ayağa kalktı. kapıya geldiğide ayağına çarpan bir şeyle kafasını tekrar eğdi. yalnız, küçük şişeyi gördü. bacaklarının arasında, yerde duruyordu. geldiği yolda damla damla su bırakmıştı. deliğini bulmak için şişeyi eline almış incelerken otobüsten indi. damlamayı kesmiş olan küçük su şişesini durağın yakınındaki çöpe attı...


...tarık, ne yapacağı konusunda kararsız bir şekilde ortalıkta dolanıyordu. hayatındaki kararsızlıkların sayısı bir elin parmaklarına yetişiyordu. kararsızlığa karşı galip gelmek karar almakla gerçekleşir. karar almak da battal boyda bir sorumluluk sahibi olmayı gerektirir. tarık'ın sahip olduğu sorumluluk ise orta boydan büyüğe ancak geçiyordu.
henüz savaşa girmeye hazır olmadığı bir rakip gibiydi kararsızlık. onu ne zaman karşısında görse, küçük bir çocuğun korkularına bürünüyordu. "çocukken ne rahatmışız amına koyayım. o rahatlık bir daha asla geri gelmeyecek...". omzumuza hiç kimsenin gerçek anlamda sorumluluk yüklemediği çocukluğa özlem, kararsızlığın en büyük müttefiğidir. ve bu özlem tarık'ı bir kez daha esir almıştı.
kafasını öne eğdi, yürümeye başladı emin ve bıkkın adımlarla. yurda gitmek için otobüse bindi. sağ tarafın cam kenarına yerleşti, kitabını açtı. birkaç sayfa sonrasında dışarı baktığında gördüğü şey ilginçti : annesinin kalçarına yapışmış, kafası etek ortasında, zırıl zırıl ağlayan bir çocuk...

4.10.11

street fighter karikatürü

son günlerde oldu gözümün nuru 
böyle acı, ne o ne bundan oldu 
canımdan can alan bir parçam oldu 
çizemedim chun-li orospusunu

3.10.11

tarık ve dalgınlık

yurtta kalıyordu tarık. yurt gibi, ortak alanların had safhaya ulaştığı yerlerde, tuvaletlerde sigara içilebildiğinin farkında olan tarık kapısını kilitlediği umumi tuvalette, bir elinde sigara, kucağında da snt dergisi, işini görmekteydi.


dünya dikkatsiz insanlarla doludur, ya da belki tarık her şeye gereğinden fazla dikkat eden, bir nevi takıntılı bir insandı. tuvalete girdiğinde, kilit mekanizmasının dış tarafındaki renk değiştiren dairenin kırmızı mı, yoksa yeşil mi olduğuna mutlaka bakardı. tuvaletten çıkarken de ışığı kapatmak/açık bırakmak konusundaki kararına bu renkli daire yön verirdi. yine de tarık bilirdi umumi tuvaletlerle ilgili basit, ışık düğmesi kuralını : "geldiğinde ışık açıksa, sen de çıkarken açık bırak"


ama işte tarık dergisine daha ancak göz gezdirmekteyken, el yıkama becerisine sahip bir canlı, bu becerisi yönünde lavaboyu kullanmaya başladı. tarık'ın o an bilmediği şey ise, bu canlının tarık'a göre dikkatsiz birisi olduğuydu. fütursuzca ışık düğmesine salladığı eli, kendine ayırdığı iki tarafı tahtadan örülmüş dört duvarlı dünyasında, tarık'ı karanlığa boğdu.


ismini cismini bilmediği canlılara seslenmemeye gayret eden tarık, dünyasının dışında kalanlarla iletişim kurmak için, kapıyı içerden tıklatma metodunu kullanıyordu. ancak bu canlı, tarık'ın tıklatmalarıyla oluşan ses dalgalarından daha hızlıydı, duymadı onları. duymadığı diğer şeyler ise, arkasından kendisine yöneltilmiş, hedefin duyması istenmeyen ancak söyleyenin de içinde kalmamasını sağlayacak ses düzeyindeki küfürlerdi.


bir süre daha küfretmeye ve kendi kendine konuşmaya devam eden tarık, bir yandan da işini görmeye devam ediyordu. cebinden çıkardığı çakmakla dergisini okumaya çalıştı. çabaları sonuç veriyordu, fakat ısınmaya başlayan çakmak, tarık'ı karanlığa boyun eğmeye zorladı. çözümleri tükenen tarık, işinin bittiğine kanaat getirmesiyle de birlikte, bir dahaki sefere kadar dünyasını terk etmeye karar verdi. kendi yarattığı ışıkla kendi hayatına son verme lanetine sahip bir varlık olan sigarası da zaten son anlarını yaşıyordu.


tuvaletlerin temizliğinden sorumlu şahsın, henüz birkaç dakika öncesinde kullandığı ses düzeyine sahip küfürlerine hedef olmak istemeyen tarık, her zamanki gibi izmaritini iki bacağının arasından klozetin suyuna yollamak üzereydi. tam da o anda karanlığın lanetinin sebep olduğu bir acı, irkilmesine sebep oldu tarık'ın : sigarasıyla penisinin ucunu yakmıştı...