18.5.12

happytoilet'ten beynimin süzgecinden'e

"uzun zamandır bir bok yazmıyorum lan bloga... hani aşıktın yazmaya ? yazdıkça süper rahatlamış hissediyordun kendini filan. n'oldu amına koyayım onlara ? en son yazdığının üstünden bir ay filan, hatta daha fazla geçti. ki o da bir başkasıyla yaptığın konuşmanın kopyala-yapıştırıydı. fasulyedendi yani... of ya lan..."

kafası bu düşüncelerle bezeliyken, aydın ekşi sözlük'te takılıyordu. ekşi sözlük'e yazmıyor olsaydı kafayı yerdi herhalde. orada da tıkandığı oluyordu ama öyle bir ay falan değil, en fazla bir hafta geçiyordu hiçbir şey yazmadan. gerçi yazdıkları da öyle çok aman aman şeyler değildi. %70'ini izlediği diziler hakkındaki düşünceleri oluşturuyordu. fasulyeden sayılabilirdi onlar da. ama en azından egosunu tatmin edecek kadar geri bildirim getiriyordu entryleri...

fareyi tutarken sağ elini ele geçiren gizli güçler bu sefer de ukte butonuna tıklamıştı. sonra da uktelerin sonuna geldi 87. sayfaya. buradaki ukteler öyle günlük, haftalık filan değil; yıllıktı. en unutulmuş ukteyi buldu : 6 yıllık olan bu uktenin adı "simek niyazi nin maceralari" idi. sağ elini serbest bırakan gizli güçler bu kez de beynini ele geçirince, gözlerinin önünde satırlar belirmeye başladı...

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

niyazi geçimini simit-ekmek satarak sağlamaktadır. her sabah erkenden fırından simidini, ekmeğini alır; arabasıyla birlikte yürümeye başlar. geçim telaşıyla sabahın körü mörü dinlemeden bağırır durur :

-simidegmeeeeeeeeeek !!! simidegmeeeeeeeeeeeeeek !!!

özellikle haftasonları iyi geçiyordur niyazi için. güzel bir pazar kahvaltısı hazırlamak için evdeki herkesten önce kalkan anneler, hanımlar; sepetlerini sarkıtıp simitlerini, ekmeklerini alırlar.


tüm bu gürültüden en çok rahatsız olan ise, gece geç saatlere kadar film-dizi izleyen ve haftasonları güne saat 13'ten önce uyanmaya alışık olmayan bekir'di. ve yine bir pazar günü saat 9'da, yatağında dört dönerek niyazi'ye küfrediyordu içinden. sabrının sınırlarının dev bir koçbaşıyla zorlandığını hissedip, bir hışımla odanın köşesindeki asasına yöneldi :

- şimdi göstereceğim sana simidi, ekmeği, amına koyduğumun evladı. o ekmekleri tek tek götüne sokmazsam bana da "dr. strange bekir" demesinler lan !!

78 yıllık akçaağaçtan yapılma asasıyla pencereye ilerleyen bekir, son 18 yılını hindistan'daki bir yeraltı tapınağında karanlık sanatlarda ustalaşarak geçirmişti. güçlerini yatağa hatun atma, banka hesabına para yatırttırma, maçları tuttuğu takıma kazandırma... vs. şekillerde kendi çıkarına kullanmakta herhangi bir beis görmeyecek şerefsizlikte bir insandı. uyku mahmurluğundan kurtulamamış bir sinirle pencereye gelip niyazi'den tarafa baktı.

- bittin ulan sen...

gözlerini sıkıca kapatıp kısa süreli bir meditasyona başladı. gözlerini tekrar açtığında göz bebeği ve akı, kan kırmızısı bir renkte parıldıyordu. şeytani bir gülümsemeyle asasının kızıl zümrütlü, kalın ucunu niyazi'ye doğrulttu. büyülü sözlerine başladı :

- straba einya.. in bauda strofzu-kiha.. straba einya.. in golyada strohta.... 
ahinya maaa !!!

zik-zaklar çizen kan kırmızısı bir ışın asadan çıkıp niyazi'ye doğru ilerledi. adeta bir yıldırım gibi onun sırtında patladı. ne olduğunu anlamayan niyazi, çığlık bile atmaya vakit bulamadan yere yığıldı.

-hassiktir ya lan, n'aptım lan ben ? uyku sersemliği, sinir filan derken sözleri yanlış söyledim. "strahto" diyeceğime, bariz "strohta" dedim...... laaan..... oyff.. ya da neyse lan, ne olabilir ki ? siktir edeyim, dalgama bakayım..

umarsız bir şekilde yatağına geri dönen bekir, şeytani sırıtışına bir miktar mutluluk ekledi ve uykuya daldı...


aradan 1 saat kadar geçtikten sonra niyazi uyandığında kaldırım kenarında sırt üstü yatıyordu. sırtında ufak çaplı bir acıyla uyanmıştı. gömleğin sırtındakii el ayası kadar yırtıktan kaldırım taşının soğukluğunu hissediyordu. elini alnına koyup oturur vaziyette doğruldu.

arabasının içinde kağıda dağılmış susamdan başka bir şey göremeyince okkalı bir "hay sikeyim ya lan" çekti. bir eli başının arkasında, diğer eli sırtında; ayağa kalkıp arabasına yürüdü. önündeki camı kenara itip para kutusunu açtı. boş kutuyu görünce sinirle yüzünü buruşturdu, gözlerini kıstı. siniri gözlerinden yaş olarak akmak üzereyken göz kapaklarından sızan beyaz bir ışıkla gözlerini açtı.

önce inanamadı, şaşkınlığından kurtulması bir dakikasını aldı. kağıdın üzerinde duran birkaç simitten birisini eline aldı. elindeki sıcak ve taze simidin parmak uçlarında yarattığı histe bir tuhaflık yoktu. kokusunu ve tadını da denedi. simit o kadar lezzetliydi ki, ilk ısırıkta sorunsuz olduğuna karar vermesine rağmen tüm simidi bitirdi. n'olup bittiğine anlam verememenin sebep olduğu kahkahaların arasında birkaç kere "hassiktir n'oluyor amına koyayım lan ??" dedi.

ellerine dikti gözlerini. durduk yere büyülü güçler mi edinmişti, n'olmuştu böyle ? sağ elini, bir basketbol topunu tek elle tutarcasına kastı ve arabanın içine doğrultu. şakaklarındaki damarlar yavaştan ağrıyana kadar elinin kağıttaki gölgesine baktı. bir anda ortaya çıkan 5 simit ve 2 ekmek, az kalsın tekrar sırt üstü yere kapaklanmasına sebep oluyordu. neler olduğunu az da olsa anlamaya başladıktan sonra, çevresini kolaçan edip tekrar simitlere baktı. gülümsedi ve hızla arabasını ilerletti...


aradan birkaç gün geçtikten sonra, niyazi'nin yoktan simit ve ekmek var edişi, bir adamın bilgisayar ekranında vidyo olarak oynamaktaydı. aynı sahneleri belki onuncu kez izledikten sonra, masasındaki telefona uzandı :

- alo, hüseyin abi, salih ben.. bekaroğlu, evet.. hamdolsun abi... abi mühim bir mesele söz konusu. kuştepe'de bir internet kafenin güvenlik kamerasından çekilmiş görüntüler var elimde.. evet, sana da gönderdim. polise vermiş adamlar, polis de kimliğini tespit etmiş görüntüdekini. niyazi ezalı diye bir adam, simitçi. ve abi adam.. a-adam.. adam yoktan simit-ekmek yaratıyor abi.. tamam abi, sen izle vidyoyu, öyle konuşalım. tamam abi, eyvallah abi...

telefonu kapattıktan sonra ekrana baktı. niyazi denen adamın elini uzattığı yerde bir anda peydahlanan simitlere korku ve hayretle baktı...

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

açlık, sigarasızlık ve uykusuzlukla geçen birkaç saatten sonra tam beyni iflas etmek üzereyken entry bitti. sırtını döner sandalyesine dayadı. bir kısmı beyni iflas ettiğinden, bir kısmı da uzun zamandır ilk kez gerçekten bir şeyler yazmış olmaktan; gülümsedi aydın. artık gönül rahatlığıyla dışarı çıkabilirdi...

önce açlığını giderip, uykusuzluğunu ayranla güçlendirdi; sonra da sigarasızlığını giderdi. beyni tekrar çalışmaya başlar başlamaz gözlerinin önünde tekrar satırlar belirmeye başladı.

simit sarayı'na gitti. bir büyük çay alıp defterini ve kalemini çıkardı. sigarasını da yaktıktan sonra satırlar kaybolmadan onları kağıda aktarmaya başladı.
.
..
...
....
"uzun zamandır bir bok yazmıyorum lan bloga... hani aşıktın yazmaya ? yazdıkça süper rahatlamış hissediyordun kendini filan. n'oldu amına koyayım onlara ? en son yazdığının üstünden bir ay filan, hatta daha fazla geçti. ki o da bir başkasıyla yaptığın konuşmanın kopyala-yapıştırıydı. fasulyedendi yani... of ya lan..."
....
...
..
.



not : çizgili bölümler arasındaki entry'yi kanlı canlı ve tüm fonksiyonlarıyla görmek için  *buyrunuz*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder