30.12.11

siniri bozuk bir yalnız

kadıköy'de her dershane çıkışı gittiği büfede oturuyordu tarık yine. beyni otomatikten elektroniğe geçmiş, kendi kendine, fark ettirmeden çalışıyordu. beynini elektroniğe bağlamayı yeni keşfetmişti tarık, iyi de olmuştu. otomatikte gürültüsü rahatsız edici seviyelere ulaşan beyni elektronikte çalışırken, kendi köşesinde takılan çocuk gibi oluyordu. yanındaki sandalye çekilince çocuk hemen abisine koştu :


"n'aber lan pikaçu ? sipariş verdin mi ? bir sprite ısmarlarsın değil mi lan ?"
"yok klaksi gel otur, ayıp ediyorsun. iyidir be hacı n'olsun dershaneden çıktım işte. sınav mınav. senden n'aber ?"
adı murat olan birisine "koyiim de tur at" dediğinizde nasıl sinirlenirse tarık'ın yanına oturan bu tip de öyle sinirlenmişti. kalın kaşları biraz çatıldı, beyaz gözbebekli siyah gözleri sinirlendi. en sonunda sırıttı, uzun ve dağınık top sakalını sıvazlayarak :


"ulan başkası klaksi dese sağ kolunu kırar sol eline verirdim de, seni severim. yoksa yılların klaksimenados'uyum bugüne bugün. senin deden daha çocukken ben hitler'le geyik yapıyordum.
"eyvallah ey yüce klaksimenados, büyüksün". masaya gelen garsona döndü. "abi 75 gramlık bir pide tavuk, bir de sprite ver". garsonun gidişiyle klaksimenados kollarını masaya koyup eğildi, daha ciddi konuşmalara uygun pozisyonunu aldı.


"eee nasıl gidiyor anlat bakalım. işler yoğundu biraz, uğrayamadım pek."
"canın sağ olsun be. benim işler bildiğin gibi. yavaş değişimlerle evrim geçiriyorum gibi bir şey ya. büyüyorum olgunlaşıyorum filan öyle şeyler lan galiba. sende durum ne ?"
"ne olsun be işte. senden başka zilyon tane insan var. kafam sikiliyor bütün gün. bir sigara bir sprite parasıyla psikoloğu oluyoruz milletin"


klaksimenadosu'un söylediğine gülen tarık fark etmesin diye gülmesine son verip pide tavuk ve sprite'ı getiren garsona gülümseyip teşekkür etti. yemek boyunca aralarında mimikler haricinde bir iletişim olmadı. "ne var lan ? - yok lan bakıyorum sadece" diye vuku bulan bu mimik işaretleri de tarık'ın yanında duran yüzün solgunluğunu, siyah düz saçların dalgalılığını incelemesinden kaynaklanıyordu. tekrar konuşmaya başlamaları ise sigara faslıyla oldu.


"yok mu oğlum yeni şeyler ? başkalarının yanındayken arada görüyorum seni, pek de fena durumda olmadığını söyleyebilirim. dışarı çıkmalar filan yani, dershane için bile olsa. çevrendeki herkes söylüyordur aynı şeyi ama, başlangıç için oldukça iyi."
"ya ne bileyim orası öyle. ama biliyorsun beni, sabırsızım. her şey bir an önce kafamda yarattığım şekli alsın istiyorum."
"ya hacı senin de çoktan farkına varmış olduğun gibi, bu işler istemekle olmuyor sadece. aylardır sana söyleneni tekrarlamak istemesem de : herkesten önce senin bir şeyler yapman lazım."
"ya biliyorum amına koyayım. bir güç var millette, bende olmayan bir güç. ya da ne bileyim belki güç filan yoktur aslında. çevremdeki herkes benden daha iyi durumdaymış gibi göründüğünden bende bir eksiklik olduğu hissine kapılıyorumdur belki sadece. bilmiyorum yani tam olarak... of mına koyayım."
"heh he. oğlum çok düşünüyorsun hep ya. hep böyle oldun aslında sen. aslında kimse senden çok fazla iyi durumda değil. onlar sadece daha az düşünüp, planlarını daha çok işleve sokabiliyorlar. plan yapabiliyorlar. sen nasıl plan yapacağını düşünmekten daha plan bile yapamadın. tüm işlemleri kafasında tasarlamış....."
"...ama daha sınav kağıdına hiçbir şey yazmamış öğrenci gibiyim. tamam, anladım". tarık her zamanki gibi ağzının tek tarafıyla burukça gülümsedi. "hesabı ödeyip geliyorum ben."


hesabı ödeyip tekrar dışarı çıktığında klaksimenados elleri yağmurluğunun cebinde, sokağın başında bekliyordu. yanına gelince tarık'ın sağ omzuna sol elini attı, konuşarak yürümeye devam ettiler.
"yalnız görüyorum seni hep ama, o canımı sıkıyor bir. yok mu oğlum hiç arkadaşın, gezip tozacağın tanıdığın ?"
"ne bileyim abi çok kimseyi bırakmadım ki çevrede. tanıdığım herkes bir yerlere gitti, ben de bambaşka bir yere gittim. çok dağıldı her şey. yeni hayat, yeni okul filan derken yeni arkadaşlar edinmek bile üç buçuk atmasına sebep oluyor götümün."
"ya biraz da zaman gerekli ona tabii. sadece zamanla olmaz senin de atak olman lazım. az pişkin, az piç ol. alacağın cevabın 'hayır' olduğunu düşünmen cevabın gerçekten öyle olacağı anlamına gelmez ki. bunları da çok düşünüyorsun, diğer her şeyde yaptığın gibi. bazen oluruna bırakmayı bileceksin pikaçu."
"ama abi çevrene baksana. ya zilyon tane insan var, hepsi de çok saçma görünüyor bana. hiçbirisine çok yakın olabileceğime ihtimal veremiyorum bir türlü."
"insanlar çok saçmaymış. onlar insan da sen nesin, yarrrağım ? çok üstün bir varlık mısın sen ? klasik bir insanda rastlanabilecek kusurların hepsi sende de var. onlarda görüp de sinir olduğun davranışların hepsini zaman zaman, farkında olmadan sen de yapabiliyorsun. sen yaptığında onlar sinir olmuyor mu sanıyorsun ? başkalarını sinir bozucu bulduğun kadar başkaları da seni sinir bozucu oluyor. senden daha fazla insanı gördüm, inceledim. güven bana."
"haklı olduğun zaman sinir oluyorum lan sana, götveren..."
karşısındaki dostunun yüzündeki gülümsemenin bu kez gerçek olduğunu fark eden klaksimenados gülümsedi.
"bakıyorum da iyisin galiba artık, pikaçu seni"
"iyiyi tanımla ?"
"iyisin lan işte, it". tarık'ın kafasına hafif bir şaplak atıp devam etti : "yarın geleyim mi yanına, ister misin ?"
"yok ya idare ederim. yılbaşında bari rahat bırakayım seni. hem ben bir şeyler yapacağım galiba. merak etme sen beni"
"tamam o zaman. çok içme bak ama, dikkat et. tamam mı lan ?"
"tamam lan merak etme" dedi tarık ve çapraz kollarla birbirlerine sarıldılar, birer eski dost olarak...


tarık bir süre klaksimenados'un arkasından baktı. sarı yağmurluk kalabalığın arasında kaybolana kadar izledi, daha fazla görünmeyince karşıdan karşıya geçmek için yolun kenarına gitti. arabaların durmasını beklerken ayaklarına bakmaya başladı. "tek bir adım" diye düşündü, "yeni bir hayata başlamak için tek gereken, tek bir adım". arabalar ardı ardına durdu, ve tarık yola ilk adımını attı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder