29.1.12

zihnimde kaybolayım

zihnim aydınlan, zihnim karar.
  bana yakın, benden uzak...
    güçlen benimle, aş beni.
      ümidim ol, hasretim ol...

          büyüt hayallerimi, okyanus kadar.
            hırçınlaştır, hiddetlendir, engin dalgalar gibi.
              şiddetimi, aşkımı, öfkemi...
                al benden beni; ruhumu, yüreğimi...
                  kurtar beni, götür beni,
                    sana yakın, benden uzak...

                      kaderimdin, umudum ol...
                        göremediğimi duymamı, duyamadığımı hissetmemi sağla.
                          yürüdüğüm yolları, yaşadığım anları anlamlandır.
                            anlamlandır ki bileyim nereden geldiğimi,
                              nerede olduğumuı ve nereye gitmem gerektiğini.
                                ve söyle bana "neden ?"in cevabını.

                                  zihnim aydınlan, zihnim karar.
                                    büyüt hayallerimi, şiddetimi, aşkımı, öfkemi...
                                      ve beni

14.1.12

küfretmemenin erdem sayıldığı bir toplum

bir dilin en önemli miraslarından biri küfürleridir. günümüzde bu mirasın önemi görmezden gelinmektedir. bu görmezden gelişin başlıca sebeplerinden birisi de küfürlerin kabalık ; küfredenlerin de işe yaramaz, kendin bilmez birer ayı olarak görülmesidir. dilini küfürlerden arındıranlar ise kendilerince üstün insanlardır.


günümüz aileleri küfürlerin evde solunan havaya karışmaması için büyük çaba sarf etmektedir. bu çabanın had safhaya ulaştığı aileler ise bünyelerinde, okula başlayalı beş yılı doldurmamış çocuk bulunduranlardır. malum çocuğun ebeveynlerinden en az birisi -ki bu genel olarak annedir- küfürlerin "kaka" olduğu düşüncesini aşılar çocuğa. kendi kontrolü dışındaki -televizyon, internet, yazılı basınlar- kaynaklar aracılığıyla, çocuk küfürlerle her karşı karşıya geldiğinde bu düşünceyi yineler. ne de olsa çocuk ve mevzubahis kaynaklar halen evin içindedir.


ancak çocuk dışarıdaki hayata her biri bir öncekinden daha uzun adımlar attığında ebeveynlerinin kapsama alanından bir o kadar da çıkar. dışarıdaki hayatın önemli kalelerinden olan sokaklar ve okul, ebeveyn için iki ucu boklu değnektir. çocuğunu sokaklardan uzak tutması durumunda çocuk kendisine bir sosyal hayat kurma becerisinden yoksun yetişir. okula gitmesi engellendiğindeyse eğitim hayatı anne-babanın asla iyileştiremeyeceği bir yara alır. çocuğunu dışarıdaki hayattan saklamamayı seçtiğinde çocuk küfürlerin kol gezdiği bir hayatın kapısında bulur kendini.


temsili bir erkek beyni
çocuğun bu yeni hayatında küfürlerin yeri, anne-babasının bu konuda ne kadar yer ettiğiyle alakalıdır. yani iş çocuğa kalmıştır. evin kurallarıyla ilerleyip küfrü beyninden ve dilinden uzak tutar, ya da kullandığı cümleleri çeşitli küfür yoğunluklarıyla bezemeye başlar. ancak bilinçaltında yer bulan "arkadaşları tarafından kabul görme" isteği sebebiyle, ilk seçeneğe yönelmek o yaştaki bir çocuk için bir hayli zordur. farkında bile olmadan küfür yoğunluğu ve çeşitliliği arttıkça arkadaşları tarafından daha çok sevileceği düşüncesi, beyninde makul bir alanın tapusunu alır. ve bu tapulu alana iki katlı bir ev yaptıran da tabii ki "küfür" olur.


ilkokul ve ortaokul çocuğun hayatında dvd oynatıcının x32 hız ayarıyla bir çırpıda geçer ve lise çağı gelir. hazırlıktan sonraki ilk iki senede, artık "ergen" adını alacak olan çocuk, kendisine yeni arkadaşlar bulur. karakterinin gelişiminde büyük pay sahibi olacak arkadaşlardır bunlar. "ergen" adını almayla bünyeye gelen en belirgin değişim, beynin kontrolünün penise geçmesi olur. ergen ve arkadaşları henüz bu gerçeğin farkında olmasalar bile, tamamıyla onun etkisindedirler. sınıf mevcudunun bu bölümü, birbirleriyle sürekli iletişim ve etkileşim halindedir. birbirini tetikleyen espriler ve şakalar penis kontrolündeki bir beyinden çıktığı için, "küfür" tüm bu şaka ve esprilerin ayrılmaz bir parçasıdır. penis sahiplerinin aralarında oluşturdukları bu bağ, onlara birlikteyken rahatça küfretme hakkı sağlar. küfretmenin dili nasıl tamamladığını, küfrün duygu anlatımını basitleştirmede ne kadar başarılı olduğunu fark ederler. onların gözünde küfür, "10 kelimelik bir cümlenin duygu ve düşüncesini tek kelimede özetleyen bir kolaylık" tanımını alır.




"doğal konuşma"ya bir örnek
eve yeni sakinleri için çıkılan kaçak katlarla "küfür"ün evi yıllara yayılan bir büyümeyle gökdelen halini alır. gökdelenin yükseldiği beynin sahibi ise artık üniversitededir. yerleştiği bölüm, penis başına düşen vajina oranının 1/20 olduğu acınası bölümlerden biriyse iş oldukça vahim bir hal alır. bölümdeki kızların incelemesi bir yana bırakıldığında; erkekler kendi habitatlarına kavuşmuş bir şekilde, beyinleri halen kontrolü kendi ellerine geçirememişken, kampüste gruplar halinde takılır. zaten üzerinde düşünüldüğünde, üniversitenin bir "lise devamı" olmaması, ender rastlanan ve muhteşem bir olaydır. ama ne yazık ki "ileri-ergen"in başına gelen bir olay değildir bu. lisede oluşan bağlar, kimlik olarak farklı ama düşünce işleyişi açısından değişiklik bulundurmayan başka başka insanlarla devam ettirilir. "küfür" yine bu bağda önemli bir yere sahiptir ve artık bir nevi "samimiyet göstergesi" olmuştur. küfretmenin iletişimde yarattığı kolaylıktan ileri gelen bir göstergedir bu. "o kadar samimiyiz ki, aramızda konuşurken fazla söze gerek duymuyoruz. küfretmek de zaten az sözle çok şey anlatmak değil mi amına koyayım ?" şeklinde açıklanabilen bu durum, belli bir yaşa gelmiş her erkeğin beyninde yer alır. kimisi bunun üstünü elinden geldiğince örter, kimisi buna dört kolla sarılır. bu iki farklı tepkinin çıkış sebebi de, "küfür bağı" kurulmamış insanların bulunduğu bir ortama girmektir.


her erkeğin yolu, küfretmenin kabalık sayıldığı bir ortama düşer bir şekilde. ortamdaki insanların zorla veya şevkle gönül verdiği bu anlayışın kaynağı bellidir : çocukluğumuzda "küfür = kaka" eşitliğini beynimize tıkıştırmaya çalışan annelerimizin, yaşları 20 çevresinde değişen hemcinsleri. esasında bu durumu "yaratılışsal olarak erkekler küfretmeye kadınlardan daha yatkındır" şeklinde özetleyebiliriz. ancak ataerkil görünümlü bir anaerkil toplumda yaşadığımız için -ki bu durum da beyinlerimizi kontrol eden penisin uslanmaz şekilde vajina peşinde koşmasından kaynaklanır-, kadınlar bulundukları ortamda her türlü "hükmen galip" olurlar. ve bu galibiyletle ortamın kurallarını koyarlar, bir kraliçe edasıyla. bu kuralların ilk hedefi küfürler olur ve kraliçe der : "benim yanımda küfretmeyin yoksa zindanlarda  aç-susuz bırakırım sizi". erkekler de el mahkum göt gardiyan kraliçenin bu emrine uyarlar.

"yapay konuşma"ya bir örnek
olay bu noktada ruhsal bir işkenceye dönüşür penis sahibi için. zira kendisi alışmıştır yıllar boyunca, yakın arkadaşlar arasındayken küfretmenin getirdiği rahatlığa. ama üyesi olmak zorunluluğunun bulunduğu toplum artık küfretmemeyi erdem saymaktadır. bir zamanlar annesinin "kaka" olarak nitelendirdiği küfürleri sıkça kullandığı takdirde onu dışlamaktan çekinmeyecek bir toplum. ilkokuldayken arkadaşları tarafından sevileceğini düşündüren "küfür"ün, aradan en az bir 10 yıl geçtikten sonra toplumdan dışlanma sebebi olarak kategorilenmesi ironiktir bir hayli. ama tek başına bir penis sahibinin "deve-diyar" ilişkisini konu alan sözü değiştirmesi mümkün değildir.


her ne kadar yapmaktan hoşlanmadığı bir şey olsa da, beynindeki gökdelene küçük bir ziyarette bulunur. büyük bir sıkıntıyla zili çalar. kapıdan girip asansörle en tepeye çıktığında "küfür" evinin kapısında gülümseyerek karşılar onu. ancak yıllar boyu onu kanatları altına alan dostunun yüzüne bakınca bir terslik olduğunu anlar. içeri geçip sigara-çay eşliğinde konuşmaya başlarlar.


"anlat bakalım koç, derdin ne ?" diye söze başlar küfür. cesaretlendirici bir gülümseme yerleştirmeyi unutmaz yüzüne.
"ya abi, nasıl anlatayım hiç bilmiyorum" diye başlar beynin sahibi. "yani biliyorsun nasıl bir toplumda yaşadığımızı. yıllarca benimle birlikte sen de gördün. küfretmemeyi bir erdem sayıyor lan bu toplum artık. acayip sikko bir hale geldi işler yani. ve yani ben de sana bunun için geldim"
"e ne yapacaksın peki amına koyayım, gökdelenin kapısına zincir mi vuracaksın ?" der küfür gülerek, sigarasından aldığı nefesi verirken.
"ya o dediğini basitleştirip, bir de drama fazlalığından kurtulursak, evet. uzun süreli bir şey değil ama. sürekli değil yani en azından. işler tam istediğimiz gibi olana kadar böyle gidecek. ama o zamana kadar arada sırada ziyaretine geleceğim tabii lan. o kadar da şerefsiz değiliz yani."
"iyi peki bakalım. madem en iyisi böyle, katlanırız biraz."
"abi cidden anlayışın için sağol. tek seçenek bu olmasa hayatta yapmazdım." sigarasını söndürür ve kalkar. "neyse abi gideyim ben. diğerlerine de selam söyle. çok vaktim yok."
"tamam merak etme. haydi kendine iyi bak pikaçu"
"sen de rayiçu"


gökdelenin ana kapısından çıktıktan sonra arkasını dönüp, gitmeden son kez kapıya bakar. cebinden anahtarını çıkartıp, kilitte birkaç kez çevirir. cebinden çıkardığı dosya kağıdını da bantla kapıya yapıştırır : "bir süreliğine uzak dur. hepiniz için en iyisi bu". kapıdan uzaklaşırken bir keresinde gördüğü söz aklına gelir : "insan kaç dili anadili gibi konuşursa konuşsun, küfretmek için hep anadilini kullanır". ve düşünür "çok doğru söz amına koyayım ya..."




not : bu yazıdaki saptamalar genellemelerden ibarettir. aranızdaki "çok saçma, ben hiç böyle hissetmiyorum" diyenler, çok zahmet olmayacaksa lütfen siktir olup gitsin