günümüz aileleri küfürlerin evde solunan havaya karışmaması için büyük çaba sarf etmektedir. bu çabanın had safhaya ulaştığı aileler ise bünyelerinde, okula başlayalı beş yılı doldurmamış çocuk bulunduranlardır. malum çocuğun ebeveynlerinden en az birisi -ki bu genel olarak annedir- küfürlerin "kaka" olduğu düşüncesini aşılar çocuğa. kendi kontrolü dışındaki -televizyon, internet, yazılı basınlar- kaynaklar aracılığıyla, çocuk küfürlerle her karşı karşıya geldiğinde bu düşünceyi yineler. ne de olsa çocuk ve mevzubahis kaynaklar halen evin içindedir.
ancak çocuk dışarıdaki hayata her biri bir öncekinden daha uzun adımlar attığında ebeveynlerinin kapsama alanından bir o kadar da çıkar. dışarıdaki hayatın önemli kalelerinden olan sokaklar ve okul, ebeveyn için iki ucu boklu değnektir. çocuğunu sokaklardan uzak tutması durumunda çocuk kendisine bir sosyal hayat kurma becerisinden yoksun yetişir. okula gitmesi engellendiğindeyse eğitim hayatı anne-babanın asla iyileştiremeyeceği bir yara alır. çocuğunu dışarıdaki hayattan saklamamayı seçtiğinde çocuk küfürlerin kol gezdiği bir hayatın kapısında bulur kendini.
temsili bir erkek beyni |
ilkokul ve ortaokul çocuğun hayatında dvd oynatıcının x32 hız ayarıyla bir çırpıda geçer ve lise çağı gelir. hazırlıktan sonraki ilk iki senede, artık "ergen" adını alacak olan çocuk, kendisine yeni arkadaşlar bulur. karakterinin gelişiminde büyük pay sahibi olacak arkadaşlardır bunlar. "ergen" adını almayla bünyeye gelen en belirgin değişim, beynin kontrolünün penise geçmesi olur. ergen ve arkadaşları henüz bu gerçeğin farkında olmasalar bile, tamamıyla onun etkisindedirler. sınıf mevcudunun bu bölümü, birbirleriyle sürekli iletişim ve etkileşim halindedir. birbirini tetikleyen espriler ve şakalar penis kontrolündeki bir beyinden çıktığı için, "küfür" tüm bu şaka ve esprilerin ayrılmaz bir parçasıdır. penis sahiplerinin aralarında oluşturdukları bu bağ, onlara birlikteyken rahatça küfretme hakkı sağlar. küfretmenin dili nasıl tamamladığını, küfrün duygu anlatımını basitleştirmede ne kadar başarılı olduğunu fark ederler. onların gözünde küfür, "10 kelimelik bir cümlenin duygu ve düşüncesini tek kelimede özetleyen bir kolaylık" tanımını alır.
"doğal konuşma"ya bir örnek |
her erkeğin yolu, küfretmenin kabalık sayıldığı bir ortama düşer bir şekilde. ortamdaki insanların zorla veya şevkle gönül verdiği bu anlayışın kaynağı bellidir : çocukluğumuzda "küfür = kaka" eşitliğini beynimize tıkıştırmaya çalışan annelerimizin, yaşları 20 çevresinde değişen hemcinsleri. esasında bu durumu "yaratılışsal olarak erkekler küfretmeye kadınlardan daha yatkındır" şeklinde özetleyebiliriz. ancak ataerkil görünümlü bir anaerkil toplumda yaşadığımız için -ki bu durum da beyinlerimizi kontrol eden penisin uslanmaz şekilde vajina peşinde koşmasından kaynaklanır-, kadınlar bulundukları ortamda her türlü "hükmen galip" olurlar. ve bu galibiyletle ortamın kurallarını koyarlar, bir kraliçe edasıyla. bu kuralların ilk hedefi küfürler olur ve kraliçe der : "benim yanımda küfretmeyin yoksa zindanlarda aç-susuz bırakırım sizi". erkekler de el mahkum göt gardiyan kraliçenin bu emrine uyarlar.
"yapay konuşma"ya bir örnek |
her ne kadar yapmaktan hoşlanmadığı bir şey olsa da, beynindeki gökdelene küçük bir ziyarette bulunur. büyük bir sıkıntıyla zili çalar. kapıdan girip asansörle en tepeye çıktığında "küfür" evinin kapısında gülümseyerek karşılar onu. ancak yıllar boyu onu kanatları altına alan dostunun yüzüne bakınca bir terslik olduğunu anlar. içeri geçip sigara-çay eşliğinde konuşmaya başlarlar.
"anlat bakalım koç, derdin ne ?" diye söze başlar küfür. cesaretlendirici bir gülümseme yerleştirmeyi unutmaz yüzüne.
"ya abi, nasıl anlatayım hiç bilmiyorum" diye başlar beynin sahibi. "yani biliyorsun nasıl bir toplumda yaşadığımızı. yıllarca benimle birlikte sen de gördün. küfretmemeyi bir erdem sayıyor lan bu toplum artık. acayip sikko bir hale geldi işler yani. ve yani ben de sana bunun için geldim"
"e ne yapacaksın peki amına koyayım, gökdelenin kapısına zincir mi vuracaksın ?" der küfür gülerek, sigarasından aldığı nefesi verirken.
"ya o dediğini basitleştirip, bir de drama fazlalığından kurtulursak, evet. uzun süreli bir şey değil ama. sürekli değil yani en azından. işler tam istediğimiz gibi olana kadar böyle gidecek. ama o zamana kadar arada sırada ziyaretine geleceğim tabii lan. o kadar da şerefsiz değiliz yani."
"iyi peki bakalım. madem en iyisi böyle, katlanırız biraz."
"abi cidden anlayışın için sağol. tek seçenek bu olmasa hayatta yapmazdım." sigarasını söndürür ve kalkar. "neyse abi gideyim ben. diğerlerine de selam söyle. çok vaktim yok."
"tamam merak etme. haydi kendine iyi bak pikaçu"
"sen de rayiçu"
gökdelenin ana kapısından çıktıktan sonra arkasını dönüp, gitmeden son kez kapıya bakar. cebinden anahtarını çıkartıp, kilitte birkaç kez çevirir. cebinden çıkardığı dosya kağıdını da bantla kapıya yapıştırır : "bir süreliğine uzak dur. hepiniz için en iyisi bu". kapıdan uzaklaşırken bir keresinde gördüğü söz aklına gelir : "insan kaç dili anadili gibi konuşursa konuşsun, küfretmek için hep anadilini kullanır". ve düşünür "çok doğru söz amına koyayım ya..."
not : bu yazıdaki saptamalar genellemelerden ibarettir. aranızdaki "çok saçma, ben hiç böyle hissetmiyorum" diyenler, çok zahmet olmayacaksa lütfen siktir olup gitsin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder