22.12.11

23 : 40

not : altı çizili bölüm bir resmin linkine göndermedir, aklınızda bulundurunuz



ankara'dan istanbul'a tahminen 95 km/saat'lik bir hızla gidiyordu tarık, soldan üçüncü sırasının cam kenarı koltuğunda parasıyla oturduğu şehirlerarası otobüste. yolculuğunun bitmesine yaklaşık iki saat kalmıştı ama uyuması gerekliydi. zira ertesi gün sabahın köründe kalkıp dershaneye gidecekti. 6 saat sürmesi planlanan uykuya 1 saat ekleme yapmak fena fikir sayılmazdı haliyle.


önündeki koltuğun hal-i hazırda kendi burnuna gelmiş olmasını, vicdandaki "arkadaki kadın rahatsız olur mu ki lan ?" diyen sese karşı argüman olarak kullandı ve koltuğunu %80 verimle yatırdı. uzun gece yolculuklardan tecrübe ettiği uyuma pozisyonunu aldı. ancak yine aynı tecrübelerinden bildiği kadarıyla şehirlerarası otobüsler rüyalar diyarı'nın kumlarına karşı kuvvetli bir kalkana sahipti. 5-10 dakikalık bir uğraştan sonra pes etti ve tepesindeki göze tıkıştırılmış kaztüyü kabanına uzandı. otobüsün soğuk camıyla arasına tıkıştırdığı kabanın yumuşaklığıyla yavaş yavaş uykuya daldı.....


asansöre binip üçüncü katın düğmesine bastı. aynada kendisine bakmaya başladı. üç santimi bulan sakalında kızıl gölgeler vardı. parmaklarıyla biraz hışırdattı sakalını, aynadaki görüntüsüne bakıp sırıttı. sol omzuyla asansörün kapısını açar açmaz sensörlü lamba karşıladı onu.  refleksif olarak sağ cebine giden eli anahtarı çıkarttı ve aynı refleksin devamı olarak tarık'ın kapıya yürümesiyle senkronize olarak anahtar deliğine yöneldi.


ortaokuldan beri çok sevdiği sesler arasında ilk üçü zorlayan kilit-açma sesiyle kapıyı açtı, evine girdi. ayakkabısını kenara koydu, montunu astı ve ilkokuldan beri yaptığı gibi çantasını bir kenara attı. sırada saatlerdir su kaybeden vücuduna ihtiyacı olanı vermek vardı. ayaklarını mutfağa yönlendirdi. bir eli açık buzdolabı kapısının üzerinde, su şişesini ağzına dikerken vakit geçsin diye mutfağa göz gezdirdi : tezgahtaki ikinci günlerini doldurmak üzere olan bulaşıklar, akşam mutfağa getirip sabah evden çıkarken yanına almayı unuttuğu sigara pakedi, içinde tek bir izmarit bulunan temiz kültablası.......


"lan ! ben bu kültablasını dün son sigarayı içip temizlemiştim ıslak mendille ! n'oluyor lan ?!". su şişesini aceleyle buzdolabının kapı içine koyup masaya gitti. izmariti alıp baktı. filtresinde kırmızı ruj izleri vardı. izmariti yerine bırakıp sigara paketini açtı : 1,2,3.... dün akşam hayal meyal hatırladığından bir eksikti paketteki sigaralar. "hassiktiiiir....". çevresine bakınsa görecekmiş gibi aradı meçhul kırmızı dudakları mutfakta. aceleyle koridora çıktı ve tek tek salona, banyoya, ve ev arkadaşlarının odalarına baktı. hepsi sabah nasıl bırakıldıysa öyleydi. kendi odasının kapısı gözüne iliştiğinde ise sabah bıraktığı gibi kapalı olmadığını gördü.


"hassiktiiiiiiiiiiiir....". seri üçbuçuklar eşliğinde, parmak uçlarına basarak odasına ilerledi. kapıyı açar açmaz elinde bıçağıyla arkasında belirmesi muhtemel kırmızı dudaklı müstakbel katilini orada mı diye kontrol etmek için kapının buzlu camına baktı. pantolonların arkasına saklanmadığı takdirde kimse yoktu kapının arkasında. bir kez daha, ortaokulda çok severek ortalığa savurduğu demir sopası lucifer'ı yad etti : "ulan anne ne diye sakladın ki lucifer'ı... bak lazım oldu işte". 1 metrelik demir sopanın yerini tutamayacak da olsa kapının yanındaki askısından ayakkabı çekeceğini kaptı. müstakbel katiline ayakkabısını giymesinde yardım etmek için hazırdı artık.


hayatına orta bütçeli bir korku filminin şişman ve gözlüklü genci olarak son verecek olmanın hüznüyle kapının koluna uzattı elini. arkasına baksa ekranın diğer tarafından "açma kapıyı allahın salağı. görüyorsun, değil mi melis ? nereden buluyorsun anlamıyorum böyle dandik korku filmlerini kızım ya" diye bağıran artist sevgiliyi görecekti sanki. ama o heyecanın dozunu iyice azaltmamak için gözünü kapıdan ayırmadı ve yarı yarıya açtığı kapıdan içeri baktı....


karşısında bulduğu, tarık'ın yatağında bağdaş kurmuş oturan kişi katil olmaktan oldukça uzak bir poz çiziyordu tarık'ın gözünde. "hassiktir susan coffey lan bu !!!" kırmızı dudaklar tarık'a gülümsedi ve "hey" dedi. tarık ise beyni fabrika ayarlarına geri dönmüş bir şekilde önce kırmızı dudaklara, sonra da mavi gözlere baktı. içeride halen art arda "hassiktiiiiiiirrr...." demeye devam ediyordu, dışarı çıkansa üniversitenin ilk senesinden beri sıkça kullandığı
"o yes" idi......


otobüsten kaynaklanan küçük sarsıntılardan birisiyle uyandığında ilk gördüğü şey oto-
büsün elektronik saatinin camda yarattığı yansıma oldu : o yes* ... yansımanın sahi-
bine baktı, saat 23 : 40 olmuştu. buruk bir gülümseme yayıldı tarık'ın yüzüne. kaztüyü kabanının cebindeki tütün tabakasına uzandı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder